Bir peri kızı varmış, annesi ile babasının dizinin dibinden ayrılmazmış. Babası gözleri yaşlı ‘bir gün evleneceksin, bu diyarlardan gideceksin’ demiş. Peri Kızı, çok üzülmüş, babası nasıl bu kadar emin olabilirmiş. Babasına, hiç ayrılmayacağını söylemiş ve ilave etmiş; ayrılmak istediği an, peri kızına köşede boş duran küpü göstermesinin yeterli olacağını anlatmış. Babası, onaylamış.
Annesi, yoksul bir evde yaşamanın ne demek olduğunu bilerek ve görerek büyümüş bir kadınmış. Bu yüzdendir ki peri kızına hiç bir problem yansıtılmamış. İstediğinin gerekliliğine karar verdikten sonra ailesinin değerlendirmesine sunmayı hep bilmiş. Eğer uygun görmedikleri istek ise doğru zaman için bekleyerek istemesini bilmiş.
Ta ki, ormanda mantar toplarken bir ağacın gölgesine sığınıp uyuyakalmış O’ nu görene kadar..Yüreği, beyni ve ruhu o noktada, aldığı nefese hapsolarak, sıkışmış kalmış.İçinden akan coşkun duygulara hakim olamadan yaklaşmış.Nefesini dinlemiş, hiç öylesine huzurlu nefes şimdiye kadar duymamışmış.Gözlerini kapayıp, kemikli ellerinde kaybolmayı dilemiş. Zaman içinde kaybolmasına rağmen, zamanı yakalayamadan sessizce kaçmış.
Gece olmuş, avucunun içi hala sıcakmış.Karnı da tokmuş, bütün gün hiç acıkmamış.Kaçamayacağını anladığı için bu delilikte boğulmaya karar vermiş.
Sabah,koşa koşa ormana gitmiş. Elinde sepet yokken babasına mantar toplayacağını söylemiş. Bahçe kapısından haykırarak, ormanda mantar toplayacağını haykırmış annesine üstelik üzerindeki en güzel cicisini giymişken. O gün, o ağacın altı boşmuş.
Ertesi gün, sonraki günlerde…O ağacın altı hep boşmuş. Peri Kızı, çok üzgünmüş. Ne yemiş, ne bir damla su içmiş. Ormana da hiç gitmemiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sonbaharda dökülen sarı yaprakların arasında süzülmüş. Elleri, ayçiçeklerini okşarken karşıda belli belirsiz özlediği yüzü görmüş.
Zaman durmuş, elleri kavuşmuş. Hiç konuşmadan gözlerinden yaşlar gelirken dudakları buluşmuş.Bir daha da ayrılmamış.
Peri Kızı, artık mantar toplamaya hiç gitmemiş. Babası, gözleri yaşlı küpü getirip odasının kapısına koymuş. Peri Kızı, hiç ses çıkarmadan küpün yanından süzülüvermeyi öğrenmiş.
Peri Kızı, cahil’miş.Babası ve annesi hep bundan korkarmış.
Okuması yazması kalmamış. Babasının ‘oku’ diye verdiği hikayeleri hiç okumamış.
Peki Kızı, sağırmış. Annesinin anlattığı ibreti alem hikayeleri hiç anlamamış.
Peri Kızı, hainmiş. Yaşatılan her güzelliği unutacak kadar cahilmiş.
Artık,
Peri Kızı, aşıkmış.
Peri Kızı, uzatılan eli yakalamış, bir daha da hiç bırakmamış.
Bir iki güne canı yanmaya başlamış, kalbindeki boşluk çoğalmış.
Üzeri hep açık kalmış, üstünü örten hiç olmamış.
İçi çoğu zaman acımış, ama geri dönüp çalacak kapısı kalmamış.
Karnı hep açmış, evdeki gibi hiç doymamış.
Her akşam hayal kurmuş; elleri annesinin saçlarında babasının dizinin dibinde, üstünde battaniyesi, karnı tok ve huzurlu olduğu anları düşlemiş. Ama dudakları buluştuğunda bu özlemi geriye atabilmiş.
Peri Kızı, şanslıymış.
Annesi ile Babasının korktuğu gibi değilmiş, O.
Peri Kızı kadar karnı açmış ama mert bir delikanlıymış.
Bir gün anne olmuş.İşte, o zaman dudaklar buluşsa da içindeki koru hiç söndürmemiş. O yangında her gün yine yeniden küllerinden doğup yanmış, tükenmiş.Mis kokuluyu içine her çekişinde, geçmişine daha da gömülmüş. Evine almış bir küp, bebe uyudukça alıp karşısına küple konuşur olmuş.
Bir gün annesi ve babası gelmiş. Elleri çatlak, gözleri solgun yavrularını kucaklamışlar. Ama içindeki o yangın peri kızının hiç dinmemiş…