Archive for November, 2009

Dostluk nedir?

November 8, 2009

Dostluk nedir?
Ortak çevreye veya ortak geçmişe sahip olmak, sık sık aramak-sormak, bir beş dakika öncesini bile bilmek, en ufacık olayda tepkini tahmin edebilmek, canı acıdığında veya ruhu incindiğinde yanında olabilmek ya da en ufacık mutluluğunda ondan daha fazla sevinebilmek?
Gözün kapalı en sevdiğini emanet edebilmek mi?
Peki ya arkadaşlık? Arkadaşlık nedir?
Fark nerede başlar veya nerede son bulur?

basit bir soru?

November 7, 2009
Sakıncası yoksa kapımı dış dünyaya kapatmak istiyorum diyor, kadın..gözleri yaşlı, ellerinin arasından topladığı saçları dökülüyor, ara ara yüzüne..Erkek, nefesini hissedebilecek kadar yakın, kadına.Ellerini tutmak istese, o saçlar dağılacak ve dökülecek omzuna parça parça..bozmuyor kareyi ve geride kalmaya karar veriyor..Piksel piksel beynine kazıyor o görüntüyü.
Ne kadar farklı bakış açıları var ikisinin arasında..biri acı çekerken geri dur diyebiliyor, yardım istemeyecek kadar gururlu. Diğeri, hayatında gördüğü en güzel kadına sahip olmanın verdiği hazzı kazıyor beynine, aşk ve yoğun sevgi dolu..Aynı odada farklı iki dünya, nefesler içiçe, kendileri fersah fersah uzakta.

Kadın için şu durumda herşey yüzeysel, aldığı nefes boğucu, esen rüzgar dahi kesemiyor soluğunu. Biliyor ki bu durumdan ne erkek ne başkası sorumlu; tercih O’ nun. Erkek ise hiç unutamadığı ilk danslarınn sarhoşluğunda hala, bunca sevginin kadına yetmesi gerekiyordur. Düşünceler, içte açılan kuyulardır..Paylaşmadığın sürece düşüncelerini, anlamasını beklediğin; ne kuyunun derinliği bilebilir, ne de kuyunun içindeki cevherin özelliklerini…
Kadın çözemiyor kendini: Daha altı ay evvel herkes baharı kucakladığında; bahar yorgunluğu idi bunun adı, üç ay sonra aşırı sıcaklar kimyasını bozmuş olmalıydı, toparlanamama sebebi. Takip eden sonbaharın günahı sanırım renk renk sarıdan kırmızıya çalan yapraklar olmalıydı. Ya kış?! Kışın henüz gelmeden günahı ne olabilirdi? Kadın; bozulan kimyasının derdinde, böylesine karmaşık depresyon belirtileriyle ölümün eşiğinde gibi hissederken, erkek bu kadar farklı bir dünyada nasıl olabilirdi?
Doğru ne idi?
Yoksa aslında sadece bir doğru yok muydu?
Sen, eğer bu kadın olsan; kendini tamamen aşk dolu erkeğine bırakır herşeyi unutur muydun? Yoksa erkeği de kendi amansız girdabına sürükler miydin?

Büyük Değişim…

November 7, 2009

Merhaba,

Dilediğiniz anda
Karalamalarıma (https://cailperi.wordpress.com) dan, emre jr’ cığıma ait güncelerime ise (http://www.emrealp.net) den ulaşabilirsiniz…

Kurumsal Hayat…

November 6, 2009

Ucu başı belli olmayan toplantılarda konu neydi ki diye kalakaldınız mı? Oksijensiz açık ofiste cam açamadığınız için nefes darlığı yaşadınız mı? Ya da zaman zaman gözünüzü kapayıp en yakın arkadaşınıza (ki varsa!) veda edip çantanızı alıp çalıştığınız mekanı terk ettiniz mi? Ofisin penceresinden; soğuk demeden mama için oradan oraya uçan ama özgürlüğü için aç kalmayı göze alabilen uçan kuşlara takılıp hayallere daldınız mı? Dinleyin..

Peki ben bu kurumsal hayatı çözdüm desem? Şöyle ki;

Kural1: Dünya yuvarlak(!) ise ve bu yuvarlak dünyada ayakta kalmak (!) istiyorsan, dünyayla beraber döneceksin. Güneşe doğru veya güneşe ters…
Kariyerini, kurumsal dansözlük olarak belirleyenleri; arkadaşlık kisvesi altında senin başarılarını, emeklerini karartanları seçebiliyorsan; gülen gözleriyle seni menfaatleri uğruna çatışmalara sokanlarla sohbet ederken temkinli kalabiliyorsan; yöneticinin hırsını dahi yönetemediğini görebiliyorsan ve özel yaşamındaki güzellikleri düşünüp ‘bugünde geçti işte’ diye kendini kolay yoldan teselli edebiliyorsan:

Sen Kurumsal Hayatın parçası olmayı bırak, bu ülkenin sade vatandaşı bile olamıyorsun, demektir…

Kural2: Bu sana dokunuyorsa; ‘git!’. Cesaretin yoksa; ‘zehirlenmeden devam et!’ derim..

Sürekli kafamda bir post it var:
‘One Life, Live It!’

Yaşıyorum. Umarsız değil, u-mutsuzum… Olum-suz-luk’ lardan sıkıldıkça; kafamı kurcalayan bu olumsuzlukları çevremden uzak tutmaya çalışıyorum ama beceremiyorum. Belki de becermek istemiyorum. Ama uğraştım. Artık, vazgeçtim. Savaşmayacağım.

“Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok…” diyen Mina Urgan, Hayat çok kısa diye eklemiştir. Bir bildiği var diye düşünüyorum. Hayatı hafife almak gerekiyor.

Kural3: Olduğu kadar değil, başarabildiğim nokta Ben isem: Toparlanıp yine ayağa kalkacağım. Zaman, en iyi ilaç ve Akıl ise yoldaş ise Ben yine var olacağım… Ama az mola!

Hepinize çok güzel bir hafta sonu diliyorum…Yarın, Cuma…Bana uğur getirecek diyorum, sizce?