heryer beyaz.bulutların güzelliği görünmüyor.trafik felç.metre ilerlemek yarım saati alıyor.sürekli çalan telefon ve anlamsız konuşmalar can sıkıcı.gözlerim takılı bacaklarımda duran günün anlam ve önemine binaen elime tutuşturulmuş raporuma..defalarca okuyorum kronik trombolizi, yorumlamak bana düşmüyor.
sonunda telefonu tam anlamıyla kapatıyorum.
karar ver ya park edeceğiz ya savaşacağız diyor.biraz çırpınıyorum ama sonunda pes ediyorum. her koşulda hiç korkmamayı ve hiç zorlanmadan doğru kararlar alan adamı dinlemeye karar veriyorum.
lapa lapa kar yağarken, ellerim ellerinde kayboluyor.hiç üşümeden yıllardır yaşadığımız kenedy’den ilerliyoruz.
yanımızdan hızla kayan jeep tosluyor başka araca, ellerim hala ellerinde..bana savaşmadan hiçbirşeye sahip olunamayacağını anlatan sıcaklık içimde.okşayan sesi, kulaklarımda aynı şeyleri söylemese de ben takılıyourm bir iki cümlesine, tekrarlıyorum: ne olursa olsun pes etmek yok, diyor.
loş aydınlamış olan bir evin önünde duruyoruz, o’nun sığınağı.kapıyı çalıyoruz, koşulsuz açılan bir kapı. fonda frank zappa gitarıyla yarattığı ambiyansın içine çekerken, gürcistandan gelen hafif sert şarap boğazımızı yakmaya başlıyor; saniyeler içinde..konular ordan burdan, bazen saçma bazen soluk soluğa ama kısa ve anlık.ne dünya umurumuzda ne hayatın anlamsızlığı, ne yaşanmışlıklar..sanat, sinema, kitap ama en çok müzik konu başlıkları..
o rapor yok aklımda artık, bana dalan gözleri var karşımda. bana bakışları..ben, beni sevebilme ihtimali bile güzel olan bu adama bakıyorum saatlerce, dinliyorum sessizce ve sığınağını paylaşmasına şaşırıyorum..
çok şeyler kaybetmekten korkuyorum.hayat anlık, biliyorum.kabul edemediğim çok şeyler oluyor hayatımda ancak henüz benim için erken.savaşmaktan korkmamı engelleyen adama bakıyor kalıyorum…
evden çok uzaktayız.
sığınakta güvendeyiz.
beş çeşit peynir ve sınırsız şarap oldukça leziz.
müzik keyifli ve gece çok sessiz.
uzun zamandır ilk defa elim elinde kaybolurken eksibilmemkaçlarda ben alevalevim..
korkmadan savaşmalıyım ve başarabilirim.
melekler heryeri beyaza boyadı, renk atmaya ve ortalığı bulandırmaya gerek yok.ben biliyorum, ben inanıyorum ya gerisi bir iki kalemlik hikaye…